Asgari ücretin 2 bin 20 TL olarak belirlenmesinin ardından işverenlerin istihdam yükü önemli ölçüde arttı. Bir işçinin maliyeti 2 bin 384 TL iken 622 lira artışla 3 bin 6 TL'ye yükseldi. Bu maliyetin bir bölümünü karşılamak için asgari ücret desteği uygulamaya konuldu.
Yasal düzenleme geçtiğimiz günlerde yürürlüğe girdi. Buna göre 500 işçiden az çalışanı olan iş yerlerine kişi başına aylık 150 TL, 500'den fazla çalışanı olan iş yerlerine ise kişi başına aylık 100 TL destek verilecek. Uygulama, işverenlerin Sosyal Güvenlik Kurumu'na (SGK) yapacağı ödemelerden asgari ücret desteğinin düşülmesi şeklinde olacak.
İşverenlere destek olmak adına atılan bu adım, önemli problemleri barındırıyor. Uygulama günlük brüt ücreti 102 TL’ye kadar olan işçileri kapsıyor. Yani aylık sigorta matrahı 3 bin 60 TL’ye kadar olan işçiler için destek ödenecek. Brüt asgari ücretin 3 bin 6 TL olduğunu dikkate alırsak neredeyse sadece asgari ücretli çalışanlar kapsama giriyor.
2016 yılından bu yana uygulanan asgari ücret desteğinin kapsamı geçmiş yıllarda çok daha genişti. Örneğin 2018’de brüt asgari ücret 2 bin 384 TL iken uygulama 3 bin 600 liraya kadar maaş alanları kapsıyordu.
Bu yıl destek uygulamasının asgari ücret civarında maaş alanlarla sınırlı tutulması, hem işverenlerin kayıtdışına yönelmesine yol açacak hem de kriz ortamında işçi çıkarmayı hızlandıracak. Patronlar, asgari ücret desteğinden yararlanabilmek için işçilerini daha düşük ücretten çalıştıracak.
Yüksek ücret verdiklerine de düşük sigorta bildirecek. Zaten Türkiye’de SGK bildirimlerinin gerçek ücretten düşük gösterilmesi yaygın bir uygulama. Örneğin net 3 bin TL’ye çalışan işçi, sigortaya asgari ücretten bildiriliyor. Böylece devlete daha az vergi ve prim ödeniyor.
Sigortası eksik yatan işçi de düşük emekli aylığına hak kazanmanın yanı sıra işten atılma durumunda daha az tazminat ve işsizlik maaşı alabiliyor.
500’den fazla işçi çalıştıran firmalara daha düşük destek verilmesi de işverenler açısından tartışmalı sonuçlar doğuracak. Örneğin 499 işçisi olan bir işveren, her bir işçisi için aylık 150 TL alacak. Böylece aylık destek tutarı 74 bin 850,00 TL olacak. İşçi sayısı 500 olunca her bir işçi için bu kez 100 TL alacak.
Aylık toplam destek tutarı 50 bin 400,00 TL olacak. Dolayısıyla bir işçi fazla çalıştırmak işveren için her ay 24 bin 500 TL ilave maliyet anlamına geliyor. Aynı karşılaştırmayı 490 işçi çalıştıran işverenle 510 işçi çalıştıran işveren için de yapabiliriz. 490 işçi çalıştıran firma 73 bin 500 TL destek alırken, 510 işçi çalıştıran işverene 51 bin 408 TL verilecek.
Özetle istihdam cezalandırılırken kayıtdışı özendiriliyor. Oysa Türkiye’de kayıtdışı istihdam zaten çok yüksek. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından en son açıklanan ekim verilerine göre kayıtdışı istihdam yüzde 33.7. Sigortasız çalışan işçi sayısı ise 9 milyon 728 bin kişi.
Özellikle firmaların peş peşe işçi çıkardığı ve işsizliğin rekor kırdığı bir dönemde istihdamı cezalandıracak böyle bir adımın atılması anlaşılır gibi değil. Zira bütün veriler istihdamda büyük bir daralma yaşandığını gösteriyor. Burada bir parantez açarak istihdamdaki daralmaya ilişkin en son açıklanan iki veriyi paylaşmak istiyorum.
31 Ocak’ta Resmi Gazete’de yayınlanan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın sendikalı işçi sayılarına ilişkin tebliğine göre Türkiye’de 2019 Ocak ayı itibariyle kayıtlı çalışan işçi sayısı 13 milyon 411 bin kişi. Altı aylık periyotlarla yayınlanan tebliğin 2018 Temmuz verilerine baktığımızda işçi sayısı 14 milyon 121 bin olarak görülüyor. Dolayısıyla Bakanlık verilerine göre kayıtlı istihdam altı ayda 709 bin 681 kişi azaldı.
SGK’nin Kasım ayına ilişkin sosyal güvenlik istatistikleri ise 5 Şubat’ta açıklandı. Bu verilere baktığımızda, sigortalı işçi sayısı hızla azalıyor. Eylülde 14 milyon 809 bin olan kayıtlı işçi sayısı Ekim’de 14 milyon 695 bine, Kasım’da 14 milyon 448 bine geriledi. Dolayısıyla sigortalı işçi sayısı bir ayda 246 bin, iki ayda 360 bin kişi azaldı.
Bu veriler Türkiye’de firmaların yoğun bir şekilde işçi çıkardığını gösteriyor. İstihdamdaki daralmanın önümüzdeki aylarda artarak süreceği de uzmanların ortak görüşü. Bu son derece karamsar tablonun üzerine daha çok işçi çalıştıranları cezalandıracak adımların atılması, krize tuz biber olacak.
Asgari ücret destek uygulamasının en sorunlu yönü ise Hazine’den karşılanması gereken paranın İşsizlik Fonu’ndan ödenmesi. Geçen yıl dokuz ay süreyle Fon’dan karşılanan asgari ücret desteği bu yıl 12 ay sürecek. 2018 yılı verilerine baktığımızda, işverenlere teşvik ve destek ödemesi olarak 10.7 milyar TL aktarıldı.
İşbaşı eğitim desteği olarak da 1.8 milyar TL ödendi. Toplamda işverenlerin Fon’dan aldığı para 12.5 milyarı bulurken aynı dönemde işsizlere 5.8 milyar TL verildi. 2018 yılında işverenlerin Fon’a ödediği prim miktarı ise 9.2 milyar TL. Yani işverenler, İşsizlik Fonu’na ödediğinden daha fazlasını geri aldılar. Bu nedenle İşsizlik Sigorta Fonu esasında İşveren Destek Fonu’na dönüşmüş durumda.
İşsizlik Fonu’nun bu şekilde kullanımının bir kereye mahsus olacağı düşünülürken şimdi kalıcı bir uygulamaya dönüştüğü görülüyor. Üstelik bu sefer dokuz ay değil 12 ay boyunca destek ödemesi yapılacak.
Ayrıca işsizlik maaşı, iflas ve kısa çalışma ödemeleri birleşince İşsizlik Fonu’nun bir hayli aşınacağı ortada. Zaten Fon’un 2017 yılında 13.3 milyar TL olan gider kalemi, 2018’de 23.7 milyar TL’ye tırmandı.
Sonuç itibariyle Türkiye derin bir krizden geçerken istihdam cephesinde büyük bir yıkım yaşanıyor. Kurumların resmi verilerine göre her ay yüzbinlerce kişi işini kaybediyor. Bu ortamda istihdam yaratan işverenleri cezalandıracak adımların atılması krizi derinleştirecek.
Kayıtdışını teşvik edici uygulamalardan özenle kaçınmak yerine adeta teşvik etmek izaha muhtaç bir durum. Piyasa dinamikleriyle sürekli oynamak beklenenin tersi sonuç verecektir.
İstihdamın teşvik edilmesi özünde doğru bir adım olmakla birlikte bu uygulamanın hakkaniyete uygun ve adil bir şekilde yapılması gerekir. Ancak mevcut düzenleme hem kayıtdışını artıracak hem de istihdamdaki daralmayı kamçılayacak nitelikte.
Hazine’den ödenmesi gereken paranın İşsizlik Fonu’ndan karşılanması da doğru bir uygulama değil. Fonun varlık nedeni, işçilere işsiz kaldıkları dönemde hayatlarını idame ettirebilecekleri desteği sağlamaktır. İşçiler için yararlanma koşullarını son derece ağır tutup, sınırlı sayıda kişiye ödeme yapılırken işverenlere gayet cömert davranıldığı görülüyor.
İşsizlik Fonu’na adeta bir yağmalama duygusuyla yaklaşıldığı ve Fon kaynaklarının son derece özensiz kullandığı ortada. Bu anlayışın devam etmesi halinde, çok da uzak olmayan bir gelecekte işsizlere ödeme yapmakta güçlük çekilecektir.
EKREM ONARAN-AHVALNEWS